Marsyas

Marsyas efsanesi Anadolu’ya özgüdür ve asıl anlamı ancak içinde oluştuğu dekor göz önünde tutulursa anlaşılabilir.Aydın’dan Muğla’ya gidildiğinde Çine ile Yatağan arasında Gökbel denilen bir yer vardır, manzarası akıllara durgunluk veren bir yer: Yol orada 30 kilometrelik bir arayı 380 viraj yaparak alır, gökten düşmüş meteor taşlarına benzer kapkara, korkunçbiçimlerle üst üste yığılı kayalar arasında yılan gibi sürüne sürüne, bin bir dönemeç yapa yapa ilerler. Kendinizi bu dünyada değil, göklerin sarsıntısıyla yeryüzüne düşmüş bir gezegende sanırsınız. Göz alabildiğine ne bir ağaç, ne bir ot, ardı ardına dağlar, kayalar, taş yığınları, öyle baş döndürücü, tüyler ürperitici bir çevre ki, her dönemeçte bir cin, bir şeytan, tarih öncesi çağlardan kalma bir sürüngenle karşılaşacağınıza inanırsınız ve korkudan soluğunuz kesilir. Bu doğa dışı karaltı içinde uzaktan bir şırıltı duyar gibi olursunuz, yaklaşır, bakarsınız ki bir yarın dibinde bir yeşillik kümesi, püfür püfür esen kavaklar, yer yer pembe zakkumlar ve yemyeşil bir su. Ne o? bir ırmak, Çine çayı, ilkçağın Marsyas’ı kavalını öttürüyor tatlı tatlı, acı acı, çünkü bu kavalcının ki kadar korkunç bir alın yazısı olmamış başka hiçbir kavalcının. Dinleyelim Marsyas’ın serüvenini:

Tanrı Pan’ın yapıp kullandığı syrinks denilen yedi borulu kavala karşın, Marsyas iki borulu kavalın bulucusu sayılır. Bu yüzden de kimi kaynaklarda Marsyas’ın Kybele’nin alayından olduğu söylenir, çünkü Ana Tanrıça kültünde tefle birlikte bu kaval kullanılırdı.

Ama asıl efsanesi şöyledir: Bu kavalı bulan tanrıça Athena imiş, günün birinde kaval çalarken bir derenin suyundan yüzüne bakacak olmuş, kavalın yüzünü nasıl buruşturup çirkinleştirdiğini görmüş ve kavalı öfkeyle atıp dere kenarından uzaklaşmış. Bir başka anlatıma göre Hera ile Aphrodite Athena’nın kaval çaldığını görerek onunla aly etmişler, tanrıça da Phrygia’ya giderek duru bir suda yüzünün gerçekten çirkin olduğunu görmüş de kavalı atarken, onu yerden toplayacak olanı en büyük cezalara çarpacağına ant içmiş, Marsyas bunu nerden bilsin, yerde bulduğu kavalı almış ve çalmaya koyulmuş. Marsyas bayılmış sesine, o kadar sevmiş kidünyada bundan güzel ses veren saz olmadığını ileri sürmüş ve Apollon tanrının lyra’sıyla yarışmayı bile göze almış. Tanrı bu yarışma için şart koşmuş: Kim yenerse yenilenen istediğini yapacak. Yargıç olarak Tmolos (Bozdağ) tanrısını almışlar. Birinci yarışma sonuç vermemiş, ikincisinde Apollon Marsya’a meydan okuyarak kavalını tersine tutup çalmasını buyurmuş, kendisi lyra’yı ters tutunca aynı sesleri çıkardığı halde, Marsyas kavalını öttürememiş, bu yüzden de yenik düşmüş. Yarışmayı gözleyen Phrygia kralı Midas gene de kavalın Lyra’dan üstün olduğunu söyleyince tanrı onun kulaklarını eşek kulakları haline getirmiş. Ama bununla kalmamış, Marsyas’ı tutmuş, bir ağaca bağlamış ve derisini yüzmüş. marsyas bu korkunç işkence içinde can vermiş. Apollon sonradan yaptığına pişman olmuş derler, lyra’sını yere atarak kırmış, Marsyas’ı da bir ırmak haline getirmiş. Gökbel’de akan Çine çayı işte bu ırmakmış.

Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat

Remzi Kitabevi, Beşinci Basım, Eylül 1993